Sosyolojinin kurucularından Emile Durkheim, yazılarından ve kimi diyaloglarından oluşturulan bu seçkide sosyolojinin diğer sosyal bilimlerle arasında bulunan bağlantılara ve ayrımlara dikkat çekerek, bu bilimin amaçlarını ve işlevlerini tartışmaya girişiyor. Bu nedenle Sosyoloji ve Eylem başlıklı bu seçki, onun birey, eylem, sosyal kurumlar, toplum ve en önemlisi toplumculuk hakkındaki düşüncelerini ve kimi kaygılarını açıklıkla ifade ettiği bir içerik taşıyor.
“Sosyoloji bireye, imparatorluk içinde bir başka imparatorluk değil, bir organizmanın organı olduğunu ve bu organ olma rolünü titizlikle yerine getirmesinin güzelliğini gösterir. Başka bireyle karşılıklı dayanışma ve bağımlılık içinde olmanın, yalnız kendi-kendisine ait olmamanın hiçbir eksiklik getirmediğini duyumsatır. Kuşkusuz bu düşünce, ancak nüfusun derin katmanlarında yaygınlaşınca gerçekten etkin olur. Ama bunun için bizim bu düşünceleri üniversitede bilimsel olarak hazırlamamız gereklidir. Bu sonuca ulaşmaya gücümün yettiğince katkıda bulunmaya çalışmak, benim baş kaygım olacaktır ve bunu biraz olsun başarırsam, benim için bundan büyük bir mutluluk olmayacaktır.”
Emile Durkheim
Genel Özellikler |
|
Çevirmen | Özer Ozankaya |
Barkod | 9786257163262 |
Sayfa Sayısı | 228 |
Baskı Sayısı | 1. Baskı |
Cilt Tipi | Karton Kapak |
Dil | Türkçe |
Kağıt Cinsi | 3.Hamur |
Boyut | 13.50 x 19.50 |
Horney temelde ana hatlarıyla Freud’un kuramına bağlı kalmakla birlikte, kadın psikolojisi konusunda Freud’dan farklı düşünmüştür. Kadında birçok psikiyatrik rahatsızlığın kaynağının Freudyen kuramı üretmiş olan erkek egemen kültürde olduğunu ileri sürmüştür. Bu bağlamda, psikanalizde toplumsal boyutu dışlamayan bir bakışa sahiptir. Kadın psikolojisini incelerken vardığı sonuçlara göre, hamileliğe, emzirmeye ve anneliğe, hayatı yaratmada ve devam ettirmede kadının birincil rolüne imrenmesinin erkeğin üstünlüğü başka alanlarda iddia etmesine yol açtığını öne sürdü. Horney’in eserleri çağdaş psikanalizin kadın ruhuna bakışını anlamak için çok önemli çalışmalardır.
Sosyoloji, psikoloji ve antropoloji gibi sosyal bilim dallarında ufuk açıcı katkılar yapmasının yanı sıra felsefe alanında da çağının önde gelen isimlerinden kabul edilen George Herbert Mead’in (1863-1931) çalışmaları günümüzde de önemli bir başvuru kaynağı olma özelliğini koruyor.
Mead bizlere insan davranışının nedenlerini içsel süreçlere indirgeyen psikolojizmle söz konusu davranışların içselleştirilmiş değer ve normlara yönelik bir uyma eğilimi sonucunda ortaya çıktığını ileri süren sosyolojizm arasında denge sağlayan bir sentez sunar. Benliğin doğuştan gelmediğini, toplumsal deneyimlerle geliştiğini, bu deneyim süreçlerinde sembollerin kullanılmasıyla oluşturulan etkileşim sayesinde hem kendimizi başkalarının bizi görebildiği gibi görebildiğimizi, hem de kendimizi onların yerine koyarak davranışlarının gerisindeki nedenleri anlamaya yönelik tahminler yapabildiğimizi anlatır bizlere.
Mead’in “Zihin Benlik ve Toplum” başlıklı bu kitabı 1927-28 yıllarında Chicago Üniversitesi’nde vermiş olduğu sosyal psikoloji derslerinin notlarından oluşmuş ve 1934 yılında aynı başlıkla basılmasından bu yana sosyal bilimler ve felsefenin mihenk taşlarından biri olarak kabul edilmiştir.
Davranışlarımızı diğer insanları dikkate alarak gerçekleştirdiğimizi vurgulaması nedeniyle sosyal davranışçılık ekolünün gelişmesinde en temel kaynaklardan biri olarak rol oynayan bu kitap, yalnızca psikolojiyle ilgilenenlerin değil, sosyoloji ve antropolojiye gönül verenlerin zihinlerindeki birçok soruyu da tutarlı şekilde cevaplama potansiyeline sahip bir eser olarak öne çıkıyor.