Kendisiyle yapılan bir söyleşide eserlerinde neden hep benzer konuları işlediği sorusu üzerine, “Ben aşk ve ölüm üzerine yazarım. Bunlardan başka yazılacak bir konu olabilir mi?” diyen Arthur Schnitzler (1862-1931) XIX. yüzyıl sonu Viyanası’nın çöküş dönemini anlatan bir yazardır.
Tanınmış öyküsü Teğmen Gustl, Almancada birinci tekil kişi ağzından yazılmış, bilinç akışı tekniği kullanılan ilk öyküdür. Bu olumsuz kahraman öyküsü, ordunun tutucu kurallarını ve kabuktan ibaret onur anlayışını hedef alır. Öykü, Schnitzler’in tıbbi kurul üyesi olarak sürdürdüğü yedek subaylık görevinden ayrılmak zorunda kalmasına neden olur.
Freud, Schnitzler’e yazdığı bir mektupta, “Sizin önsezilerinizin gücü ve duygusal gözlemlerinizin güncelliği sayesinde izlenimlerim zenginleşti; bunlar diğer insanlar üzerinde yorucu çalışmalar sonucu elde edebildiğimden çok daha fazlaydı,” diye itiraf eder.
Yaşadığı yıllardan başlayarak, oyun ve öyküleri birçok kez sinemaya uyarlanan Schnitzler, II. Dünya Savaşı yılları sayılmazsa, Almanca konuşulan ülkelerde en çok uyarlanan yazarların başında gelmektedir.
Genel Özellikler |
|
Çevirmen | Süreyya Güran |
Barkod | 9786257163033 |
Sayfa Sayısı | 248 |
Baskı Sayısı | 1. Baskı |
Cilt Tipi | Karton Kapak |
Dil | Türkçe |
Kağıt Cinsi | 3.Hamur |
Boyut | 13.50 x 19.50 |
Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ikinci kadın yazar Grazia Deledda, doğduğu Sardinya Adası’nı eserlerinin merkezi hâline getirmiştir. Sardinya doğasının da bir karakter olduğu Rüzgârlı Kasaba’da hem doğaya hayran kalmamızı sağlıyor hem de evlilik ve gelenekler hakkındaki gerçekleri yüzümüze vuruyor. Bu romanda Deledda’nın geçmişine dönüp anılarını nasıl incelediğini, geçmiş ve günümüzün nasıl iç içe geçtiğini, Sardinya’daki küçük bir kasabanın manzaraları eşliğinde okuyoruz.
Masalların işlevi, içinde doğdukları kültürel dokunun şifrelerini taşıyor olmalarındandır. Her ne kadar olağanüstü yaratıklar, canavarlar, yarı insan yarı hayvan canlılardan kurulmuş bir dünyayı anlatsalar da, sonuçta, anlatıldıkları toplumun ruhunu yansıtırlar.
Cem Yayınevi, Kâmuran Şipal’in derleyip Türkçeleştirdiği masalları seri hâlinde okura sunuyor.
Kitapların İsimleri:
1) Çin Masalları
2) Eskimo Masalları
3) Mısır Masalları
4) Moğol Masalları
Cem Yayınevi, Yeşilin Kızı Anne serisi ile Türkiye’de okurun gönlünde taht kuran Kanadalı yazar Lucy Maud Montgomery’nin Rüzgârın Kızı Emily Serisi’ni okurla buluşturuyor.
Rüzgarın Kızı Emily Serisi’ndeki kitapların isimleri:
Emily Yeni Ay’da
Emily Tırmanıyor
Emily’nin Arayışı
Robert Musil, XX. yüzyıl başında modern edebiyatı biçimlendiren öncülerden biriydi. Henüz 25 yaşındayken yazdığı Öğrenci Törless’in Bunalımları, onun ne denli yetenekli ve genç yaşında bile donanımlı olduğunu kanıtlar. Bu ilk romanın sağladığı başarı sayesinde, üniversitedeki muhtemel profesörlük kariyerinden vazgeçip yazarlığı seçmişti.
Musil üslup açısından yeniliğinin yanı sıra ergenlik çağının ruhsal sorunları, yeni nesli anlamaktan uzak köhnemiş zihniyetin eleştirisi gibi temaları açısından da moderndir. Öğrenci Törless’in Bunalımları, bu açıdan da modern edebiyatın yol açıcı romanlarındandır.
Öğrenci Törless’in Bunalımları’nı Kâmuran Şipal’in enfes çevirisiyle okuyucularımıza sunuyoruz.
Portekizli yazar Fernando Pessoa, alçakgönüllü yaşamının ardından ölümüyle birlikte keşfedilmiş, günümüzde modern edebiyatın efsanelerinden biri haline gelmiştir. Sadece yazdıklarıyla değil yaşamıyla, hatta yaşamlarıyla da efsanedir: yarattığı, onların adları ve üsluplarıyla kaleme aldığı dev bir miras bıraktı Pessoa.
Sıradan bir muhasebeci olan Bernardo Soares kimliğiyle yazılmış Huzursuzluğun Kitabı, üzerinde aralıklarla yirmi yıl çalışılmış, Pessoa’nın son halini vermekten özenle kaçındığı bir nehir-metindir. Yazarının deyimiyle “olaysız bir özyaşamöyküsü” olan Huzursuzluğun Kitabı’nı, okuyucuların hem metne hem de Pessoa’ya yaklaşmasını sağlayacak yeni bir edisyonla sunuyoruz.
Sadece kullandığı yazar kimlikleriyle değil üslubunun kıvraklığıyla da okuyucusunu şaşırtan bu gizemli yazar için güzel bir saptamayı John Hollander yapmıştı: “Pessoa yaşamasaydı, Borges onu icat ederdi.”
Hayat, baştan sona bitmeyen bir arayıştır. Serinin ilk iki kitabından takip ettiğimiz kadarıyla, herkes gibi Emily de çocukluktan ergenliğe ve genç kızlığa adım attığı yıllar boyunca çeşitli arayışlar içindeydi.
Okurun güvenini hiçbir zaman boşa çıkarmayan Emily, bu kitapta hayatının en büyük meydan okumalarından biriyle karşı karşıya. Olayların derinlemesine analiz edilmesi, sınırsız hayal dünyası, iyiliğe inancı, doğaya aşkı, edebiyat yeteneği ve Tanrı vergisi altıncı hissi sayesinde verdiği karaların çoğu isabetli olmuş ve karşılaştığı yol ayrımlarında doğru yolu seçme becerisini gösterebilmişti. Ancak Emily’nin hayatındaki en önemli ve zor kararlardan birini vermesi gerekiyor: bir ömür aynı yastığa baş koyup beraber yaşlanacağı insanı seçmek. Bu dalgalanmış ve durulmuş genç kızın toplum baskısı, mensup olduğu aileye özgü meşhur gurur ve güçlü geleneklerin cenderesinden sıyrılıp sağlıklı bir karar alabilmesi mümkün olabilecek mi?