Kişilerarası ilişkiler, disiplinlerarası bir alan olup sosyoloji, psikoloji, iletişim, arkeoloji vb. çok sayıda bilim dalı tarafından incelenmektedir. Kişilerarası ilişkiler başlangıcından,gelişmesine ve sona ermesine kadar farklı süreçleri içermekte, farklı teorilerle açıklanmaktadır. Bu kitapta bir ilişkinin yapısı, ilişkilerin başlangıcındaki etkili dinamikler, bir ilişkinin nasıl sürdürülmesi gerektiği, ilişkilerde yaşanan çatışmalar ve müdahaleler, ilişkilerin gelişiminde etkili olan faktörler, ilişkilerin sona ermesine neden olan unsurlar süreçler, modeller ve teoriler ışığında ele alınmaktadır. Bununla birlikte kişilerarası ilişkileri etkileyen kıskançlık, kendine güven, sosyal destek, narsisizm gibi kavramlar açıklanmakta, günümüzde dijital ortamlardaki yansımaları incelenmekte, şu sorulara yanıtlar aramaktadır:
•Kişilerarası ilişkileri hangi faktörler etkiler?
•Kişilerarası ilişkilerde kişilik özellikleri ne kadar önemlidir? •Kişilerarası ilişkilerde ben nasıl algılanıyorum? •Kişilerarası ilişkiler nasıl başlar ve sona erer?
•Kişilerarası ilişkilere müdahaleler nelerdir?
•Kişilerarası ilişkilerde çatışma olmalı mı?
•Kişilerarası ilişkilerde sosyal destek arar mıyız? •Kişilerarası ilişkilerde kıskançlık olmalı mı?
•Kişilerarası ilişkileri narsisizm ne kadar etkiler?
•Kişilerarası ilişkilerde kendine güven duyan kişiler mi başarılı olur?
•Kişilerarası ilişkiler dijital teknolojilerin etkisi ile ne duruma gelmiştir?
Genel Özellikler |
|
Çevirmen | |
Barkod | 9786257163606 |
Sayfa Sayısı | 372 |
Baskı Sayısı | 1. Baskı |
Cilt Tipi | Karton Kapak |
Dil | Türkçe |
Kağıt Cinsi | 3.Hamur |
Boyut | 13.50 x 21.00 |
Sosyoloji, psikoloji ve antropoloji gibi sosyal bilim dallarında ufuk açıcı katkılar yapmasının yanı sıra felsefe alanında da çağının önde gelen isimlerinden kabul edilen George Herbert Mead’in (1863-1931) çalışmaları günümüzde de önemli bir başvuru kaynağı olma özelliğini koruyor.
Mead bizlere insan davranışının nedenlerini içsel süreçlere indirgeyen psikolojizmle söz konusu davranışların içselleştirilmiş değer ve normlara yönelik bir uyma eğilimi sonucunda ortaya çıktığını ileri süren sosyolojizm arasında denge sağlayan bir sentez sunar. Benliğin doğuştan gelmediğini, toplumsal deneyimlerle geliştiğini, bu deneyim süreçlerinde sembollerin kullanılmasıyla oluşturulan etkileşim sayesinde hem kendimizi başkalarının bizi görebildiği gibi görebildiğimizi, hem de kendimizi onların yerine koyarak davranışlarının gerisindeki nedenleri anlamaya yönelik tahminler yapabildiğimizi anlatır bizlere.
Mead’in “Zihin Benlik ve Toplum” başlıklı bu kitabı 1927-28 yıllarında Chicago Üniversitesi’nde vermiş olduğu sosyal psikoloji derslerinin notlarından oluşmuş ve 1934 yılında aynı başlıkla basılmasından bu yana sosyal bilimler ve felsefenin mihenk taşlarından biri olarak kabul edilmiştir.
Davranışlarımızı diğer insanları dikkate alarak gerçekleştirdiğimizi vurgulaması nedeniyle sosyal davranışçılık ekolünün gelişmesinde en temel kaynaklardan biri olarak rol oynayan bu kitap, yalnızca psikolojiyle ilgilenenlerin değil, sosyoloji ve antropolojiye gönül verenlerin zihinlerindeki birçok soruyu da tutarlı şekilde cevaplama potansiyeline sahip bir eser olarak öne çıkıyor.
Sigmund Freud etkileri günümüze dek süren bilinçaltının araştırılması yöntemi olarak psikanalizi geliştirmişti. Freud bilim insanı kimliğinin yanı sıra verimli bir yazardı. Araştırmalarını kamuoyuyla paylaşırken bilimsel polemiklere girişmiş, bu amaçla makaleler kaleme almıştı. Okuyucuya sunduğumuz Bilinçaltı kitabında Freud’un makalelerinden bir seçme bulacaksınız. Bu makalelerden ilki, Freud’un Adler ve Jung’la yaşadığı yol ayrılığını kendi açısından anlatması nedeniyle ayrı bir önem taşımaktadır. Ayrıca Freud’un ansiklopediler için kaleme aldığı, psikanaliz ve libido kavramlarını açıkladığı iki madde de aydınlatıcı olacaktır.
Sade’ın çocukluğunda özdeşleşemediği öz babanın yeri, burada, şartlarına titizlikle
uyulması gereken kesin, karmaşık bir ritüel tarafından oluşturulur…
Prometheus miti yorumumuz, mitin bütünüyle Prometheus’un düşlemini ve bir bakıma
ödipal dönemde her oğlun babaya yönelik düşlemini temsil ettiği hipotezine dayanacaktır…
Hitler’in babasıyla özdeşleşmesinin imkânsızlığı, onu kendisine
yakınlaştıran eşcinsel arzuyu dayanılmaz bir şekilde alevlendirerek bu
babayı kendisine zulmeden biri gibi hissetmesine neden olur…
Baba kisvesi altındaki Stalin -tıpkı çarlar gibi- bilinç dışında Ruslar tarafından arkaik bir
anne gibi hissediliyordu…
Son tahlilde, babaya karşı çağdaş isyan, baba imgesini kendi saldırgan kabuğundan
çıkarma arzusunu ifade etmekten başka nedir ki? Genç bir adam babasının ya da babaların
toplumsal gücünü ve sosyokültürel kurumlarını reddettiğini ya da bunlara karşı çıktığını
açıkladığında, içine Hitler’i, Stalin’i ve Hiroşima’yı da katar. “Burada her şey en güçlünün
yasasına geri döner ve sonuç olarak yeni bir doğa haline.” Babaya karşı bu isyan
Rousseau’nun bahsettiği “iyi ve sağlıklı olan ne varsa yutan şu canavar”a ve sonuç olarak
özgürlük ve adalet gibi baba değerleri adına bir isyana dönüşür…
a:6:{i:0;s:832:""Saint-Simonculuğu bu denli uzun uzadıya incelememizin nedeni, verimli gözlemleri onunki kadar bol başka öğreti olmamasının yanı sıra, bu okulun kimi bakımlardan tam anlamıyla güncel olmasıdır. Onu incelemek, bugün içinde bulunduğumuz durumları daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Gerçekten de incelemiş bulunduğumuz dönem ile şimdi içinde yaşadığımız dönem arasındaki benzerlikler çok çarpıcıdır… Toplumbilim düşüncesi, bu sözcüğün kendisi bilinmez olacak ölçüde karanlığa gömülmüşken, olağanüstü bir hızla yeniden yaygınlaştı; ... kendisine ilişkin düşünceler ne denli belirsiz olursa olsun, yitirdiğinden daha çok alan kazandığı yadsınamaz; son olarak da, toplumcu düşüncenin son yıllarda gerçekleştirdiği ilerlemeleri biliyoruz."";i:1;s:0:"";i:2;s:0:"";i:3;s:0:"";i:4;s:0:"";i:5;s:0:"";}
Louis Corman, bilinçaltının bilinç üzerindeki etkisinden yola çıkarak kuramlarını oluşturan ünlü bir Belçikalı psikologdur. Psikanaliz Açısından Çocuk Eğitimi, sadece psikoloji ve psikiyatriyle ilgili okurları değil eğitim bilimleriyle ilgilenenleri, hatta ana-babaları bile kolayca yararlanabilecekleri bir kaynaktır. Alanında öncü bir çalışma olan bu kitapta Corman, bilinç dışının çocuğun bedensel ve ruhsal gelişiminde nasıl önemli olduğunu incelemektedir.
Endüstriyel toplumların yetişkin insanları, çocukluğun tüm belirgin niteliklerini yitirdiler: Oyun, merak, şaşırma yeteneği, oyun ve fantezi yeteneği. Artık o ruhsal ve duygusal açıdan ne yetişkin bir birey ne de çocuktur; endüstriyel ürünlerin artıklarıyla fantezi yaşamını besleyen edilgin ve suçluluk duygusu içinde bir insandır. Oyun biçimleri yozlaşmıştır. Bizim tanıdığımız çocuk yetişkinler, toplumun çocuklaştırdığı, suçluluk duygusu içinde büyüttüğü bir çocuktur. Bir çocuk gibi eğlenmek, yetişkinlerin çoğunluğu için artık olanak dışı…
Horney temelde ana hatlarıyla Freud’un kuramına bağlı kalmakla birlikte, kadın psikolojisi konusunda Freud’dan farklı düşünmüştür. Kadında birçok psikiyatrik rahatsızlığın kaynağının Freudyen kuramı üretmiş olan erkek egemen kültürde olduğunu ileri sürmüştür. Bu bağlamda, psikanalizde toplumsal boyutu dışlamayan bir bakışa sahiptir. Kadın psikolojisini incelerken vardığı sonuçlara göre, hamileliğe, emzirmeye ve anneliğe, hayatı yaratmada ve devam ettirmede kadının birincil rolüne imrenmesinin erkeğin üstünlüğü başka alanlarda iddia etmesine yol açtığını öne sürdü. Horney’in eserleri çağdaş psikanalizin kadın ruhuna bakışını anlamak için çok önemli çalışmalardır.